Üç Gölgeler Sokağı

Üç Gölgeler Sokağı ilginç bir yer. Kendisi uzay zaman içerisinde somut olarak yer alsa da kimi geceler o sarılı beyazlı ışıklarının altında akla mantığa sığmaz anlar yaşanır.  O zaman size hikâyemi en baştan anlatayım.

Bir gün... Bu sonbahar yeni bir ev ve ikinci el bir yatakla başladı. Ancak benim hikâyem bu evle alakalı değil. Bu evin oradan buradan damlayan, taşan, her yeri batıran sularını saymazsak kattığı tek farklılık bavullar üzerinde uyuklamaktı.

Eve ilk defa akşamüstü gittiğim bir gün, arkamdan peşi sıra gölgeler gelmeye başladı. Fazla aydınlatılmamış bu sokaktaki misafirlerim ile ilk karşılaşmam da böylece gerçekleşmiş oldu. Hızlandırdığım adımlarımla ilerlerken dikkat çekmemek için hemen arkamı dönüp bakmadım. Az ileride yoldan saparken geldiğim yöne baktığımdaysa, dikkat çekecek hiçbir şey göremedim. Aslında en dikkat çekici yanı da buydu. Hayal meyal işitilen hayvan seslerine bu gölgeleri yorarak evime döndüm ve bu ufak ve ilginç olayı kimseye anlatmadım.

Günler böyle geçti, gecelere kavuştuk; ancak aya hasrettik.  Bilmem o ilk kavuşmanın ardından kaç dolunay geçti.

Üç Gölgeler Sokağı
Üç Gölgeler Sokağı'nda sonradan fark edecektim ki daha nice gölge varmış. Hepsi de farklı farklıymış. Ancak bu üç gölgenin yeri apayrıdır, özeldir. Buluşmanın saatini ve gününü hiç belirlemeyiz fakat her seferinde, herkes tam zamanında gelir. Gelirken de kimi zaman hediyeler getirirler. Bu hediyeler çoğu zaman ufak anlar, yaşam kırıntıları olur. Kimi zaman ise bir pişmanlık. Ne olursa olsun "Üç Gölgeler Sokağı"nın sırrı olarak kalır. Herkes burada bir söz söyler ve bu sözleri karanlığa gömer. Ancak değerli dostum Fiat Doblo'dan aldığım bilgiye göre evrenin sonundaki restoranda bu sözler servis edilirmiş.



Üç gölgeden biri katil olmuştu o akşam. Belki hep öyleydi lakin bugüne kadar bize hiç bahsetmemişti bu sırrından. İkincisi pek neşeli idi "Sonra anlatırım." dedi. Sonraki gün unuttu. En durgunu yaklaştı sonunda. Tam yolun sonunda silinecekti ki sırrını sundu sokağa. Gizlice dinleyen ağaçlar, bu sırrı duydu. Kimi çiçek açtı birden kimisi yapraklarını döktü. Tüm bu olanı gören köpekler usulca uludu.

"Bu sır nedir?" diye sormayın. O an olanları gördükten sonra önce unuttum saydım kendimi sonra da duymadım. Her ne kadar uzağa kaçsam da yollar beni oraya çıkarmakta hâlâ. Üç gölgeler sokağı getirdi seni ve beni buraya. Orada fısıldadılar gökten adını. On on beş adım atılırdı her seferinde. Son beş adımda herkes konuşmaya başlardı. Son adımda her şey çözüme yaklaşsa da elveda demeden ayrılınır sokaktan. Bu sokağa dair en büyük sıkıntım karanlık ve gölgelerle dolu olması değildi. Sorun ismiyle ilgiliydi. Üç Gölgeler mi Üç Gölge mi? Kulağa hoş gelene yapıştım doğrusu.

Hikâyem budur. İsteyen gider elmasını sepetten alır. Bize de okuyana da sevgi gerek.

Bu arada hâlâ sırrı merak ediyorsanız Evrenin Sonundaki Restoran'da muhteşem manzarayla birlikte bu sırrı yudumlayabiliriz.
Şahin Güvensoy
Şahin Güvensoy

Atanma yolunda çabalayan bir Türkçe öğretmeni ve aynı zamanda blog yazarı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum teşvik edicidir. Eleştireldir.