Namağlup Savaşçının Diz Çöküşü

     Ah hanımefendiciğim. Ne yapmak gerekir inanın ben de bilmiyorum. Hayatın garip merdivenlerinin bu basamaklarını tırmanmak yoruyor. Başka bir basamağa ulaşabileceğimden bile şüphe duyuyorum. Evet, sorduğunuz sorunun cevabı bu mektubumda yok fakat bu cefadan umarım bir de vefa. Neden ve nasıl? Bilmiyorum. Sadece karanlığın da getirdiği hüzünle göz kapaklarım kapanıyor ve uzun zamandır uğramadığım düşler alemine bir yolculuk etme ümidiyle yanıp tutuşuyorum. Hayattan kaçıp düşlere sığınmak insanlığa sığar mı? İşte ondan emin değilim. Düşünüyorum da neden eminim ki? Belki yağmur yağacağı için bot giymekten... Yazdım, yazdım. Biliniz ki bu mektubumun bir gayesi yoktur. Ne yazdığımı bile hatırlamıyorum. Sadece gecenizi kutlar ve yeniden açılacaklarından hiçbir zaman emin olamadığım göz kapaklarımı kapatmak üzere birkaç saatliğine izninizi istiyorum.


Bu mektubu, savaşlardan emekli olmuş bir genç, hayatındaki başka bir savaşta, hücumdan vazgeçmek üzereyken yazdı.


Resim Paul Sprengers tarafından Pixabay'a yüklendi




       Ah hanımefendiciğim. Ne yapmak gerekir inanın ben de bilmiyorum. Hayatın garip merdivenlerinin bu basamaklarını tırmanmak yoruyor. Ba...

Züleyha'nın Aşk Derdi Kitabından Anladıklarım


Züleyha'nın Aşk Derdi, Celal Settâri tarafından kaleme alınmış bir eserdir. Bu eserde konumuz, Yusuf kıssasının geçirdiği binlerce yıllık yolculuğu dersek yanılmış olmayız. Yazmış olduğum bu kitap incelemesinde de Yusuf kıssasının tarihi zeminini, Tevrat'taki ve Kur'an'daki kıssası arasındaki farkları ve Züleyha karakterini inceleyeceğiz.


Yusuf Kıssasının Tarihsel Zemini Nedir?

Züleyha'nın Aşk Derdi Kitap Kapağı


Tarihi olarak bakarsak Yusuf'u başvezirliğe getiren firavunun Sâmi kökenli Hiksoslardan olduğu tahmin edilmektedir. Hiksoslar bir asra yakın süre boyunca Mısır'ı yönetirken İbraniler ile de işbirliği yapmışlar. Ayrıca Hiksoslar İsrailileri akraba halk olarak görüyor ve onların makam kazanmalarına karşı çıkmıyorlardı. İsraililer hakkında yumuşak davranırlardı. Tahmini olarak bu hikâye milattan önce 17. veya 16. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. (s.21,23)

Hatta başka bir görüşe göre Yusuf İbraniler gibi göçebe bir kavimden olan Yuyiye olabilir. Çünkü Yuyiye'nin torunu olan Akhenaton Mısır'daki tek tanrıcılık hareketinin de kurucusudur. (s. 30)

Tevrat'ta adı geçen Potifar'ın (Aziz) eşinin öyküsüne çok benzeyen bir öykü Mısır yazıtlarında vardır. (s.30)

Bunların dışında binlerce yıllık bu hikâyenin aktarıldığı birçok kutsal veya insan yazması eser de vardır ve bu eserler de kendi aralarında temelde benzerlik gösterse de ince noktalarda zıtlığa 

düşebilmektedirler.


Şimdi aktarımlar arasındaki farklara gelecek olursak, incelediğimiz Züleyha'nın Aşk Derdi kitabının bizlere sunduğu en eski hikâye "İki Kardeşin Öyküsü" bölümünde bulunuyor. Bu kardeşler Anubis ile Bata'dır. (s.37)


Bir Hikâye, Tevrat ve Kur'an-ı Kerim: Hz. Yusuf kimdir ve nasıl birisidir?

Anubis ile Bata'nın hikâyesinde temel etmenler aynı kalmakla beraber daha farklı bir yolun izlendiği görülüyor. Kitapta bu hikâye ve Yusuf kıssası için "...evli bir kadının gence aşkı dışında ortak yön yoktur." (s.44) denmesine karşın; bir kadının yaptığı hatanın afişe edilmesinin yanlışlığının tanrılar tarafından karaktere bildirilmesi ( s.40) ve Bata'nın sıradan bir çobanken ilahi güçlerin yardımıyla firavunluğa uzanan yolu gibi başka benzer ögeler de bulunmakta. Tabii hikâyedeki döneme ve inanca dair noktaların tamamen farklı olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.

Tevrat'ta anlatılan Yusuf'un peygamberlik yolunda olgunlaşması için daha önce yaptıklarının cezasını çekmesi gerekiyor. Kuyuya atılması, yaptıklarının bir sonucu olarak sunulur. Çünkü Tevrat'taki kıssada, peygamber olan Hz. Yakup çocuklarına sevgi konusunda ayrım yapmakta ve peygamber olacak Hz. Yusuf da başlangıçta bencil ve egoist bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. (s.19)

Buna karşın Kur'an'daki Yusuf saf ve temizdir. Babalarının onları daha az sevdiği düşüncesi sadece kardeşlerin içindeki bir kuruntudan ibarettir. Kur'an'daki Aziz'in eşi olarak bildiğimiz Züleyha yaptıklarını itiraf etmiş ve benim anladığım kadarıyla suçunun da farkındadır.

Bu eserlerdeki Yusuf veya onunla özdeşleşen karakterlere baktığımızda kendilerine yöneltilen isteğe tereddütsüzce hayır diyen bir karakter varken; Kur'an'da kadının karşısında her zaman tereddütsüzce hayır diyebilen bir Yusuf yok. Nefsi ağır gelmeye başladığı sırada Tanrı'dan yardım isteyen ve yardım edilen bir Yusuf görüyoruz.


Hz. Yusuf Kıssalarındaki Semboller

Bu hikâyelerde Yusuf'un yüzünün sık sık aya ve hatta güneşe benzetildiğini göreceğiz. Ay ve güneşe verilen bu kutsallığın; eski tapınılanlar olmalarından ileri geldiği düşünülebilir. ( s.69-72) Ayrıca bu motiflere daha baskın olan sayı motifleri vardır. Üç, yedi ve on iki hikâye içerisinde birçok kere karşımıza çıkar. ( s.158-160)


Züleyha'nın Kıssalardaki Yeri ve Önemi

Hikâyelerdeki Züleyha'ya gelelim yazının son kısmında. Tevrat'ta ve birçok anlatıda bedenî zevkler peşinde olan bir kadın olarak görüyoruz. Mısır Azizi'nin karısı rolü Tevrat'ta silik ve önemsizdir. (s.24) Ancak Yusuf'un evlendiği Asnat temizdir ve Yusuf'u ilk gördüğü anda aşka tutulmuştur. Putperestlikten kurtulmasıyla (s.25)  da Yusuf'la evlenir.

Anlaşılacağı üzere İslam ve İran kaynaklı anlatılarda Züleyha, Asnat'ın rolünü üstlenir. Bu hikâyelerde Züleyha'nın üzerinde durulmuş olmasının sebebi belki Aziz'in karısına acımaları ve aşkına saygı duymalarıydı. Bundan dolayıdır ki şairler, Züleyha'nın rüyalarına Yusuf''u sokarak Züleyha'nın yaptıkları için bir nevi kılıf hazırlamıştır. Sırf rüyasında gördüğü aşkı için deniz aşıp Mısır'a gelmiştir. Züleyha. Hatta Kur'an'da bahsedilmeyen devamı için de şairler bu aşık için kavuşmayı uygun görmüştür.

Züleyha'nın Aşk Derdi , Celal Settâri tarafından kaleme alınmış bir eserdir. Bu eserde konumuz, Yusuf kıssası nın geçirdiği binlerce yı...

Az Ama Ay

Atlas’tan da çok yük binermiş omuzlara
Az için ay toplanmış başımıza
Od olup fırlamış gönle Güneş’ten.
Ak Ana gibi ilhamkâr
Bir bengü taş edasıyla,
Tulpar’ın kanatları kadar gizemli bir sevda.
Satılay pervane başta
Karakura kapımızda.

Tulpar

Atlas’tan da çok yük binermiş omuzlara Az için ay toplanmış başımıza Od olup fırlamış gönle Güneş’ten. Ak Ana gibi ilhamkâr ...

Rashid Behbudov - Nazende Sevgilim Şarkı Sözleri

Nâzende

Bir kelime bir şarkı diye bir liste mi yapsam diye düşündüm bu şarkıdan sonra. Her parçada farklı bir kelime zor olacağı için askıya alıyorum projeyi. Mümkün oldukça uygulayacağım. En azından site içinde bir mantığı olur.

Bu parça Azerbaycan bölgesinden.  Ufak bir araştırmayla üzerindeki bilgi kirliliklerinden sıyrılıp söz yazarına ve bestekârına ulaşıyoruz. Söz İslam Səfərli, beste Andrey Babayev'den. Söylemesi de  Rashid Behbudov'dan. İyi dinlemeler.




Nazende Sevgilim Türkçe Sözleri:

Değdi saçlarıma bahar rüzgarı,
Nazlı sevgilim,  aklıma düştü.
Her erkeğin kaderine bir güzel düşer,
Sen de bir benim, adıma düştün, 
Nazlı sevgilim, aklıma düştün. 

Sensiz dağ yamacına çıktım bu seher,
Öttü kumru gibi gür şelaleler, 
"Ey niye yalnızsan?" diye sordu laleler. 
Kaderim acıttı aklıma düştün, 
Nazlı sevgilim, aklıma düştün. 

Gözlerim yoldadır, kulağım seste, 
Seni unutmam,ben son nefeste.
Ey ceylan bakışlı ey boyu beste, 
Ey taze tər gülüm aklıma düştün, 
Nazlı sevgilim aklıma düştün.

Nazende Sevgilim Azerbaycan Türkçesi ile Sözleri:

Dəydi saçlarıma bahar küləyi, 
Nazəndə sevgilim, yadıma düşdün. 
Hərənin baxtına bir gözəl düşər,
 Sən də təkcə mənim adıma düşdün, 
Nazəndə sevgilim, yadıma düşdün. 

Sənsiz dağ döşünə çıxdım bu səhər, 
Ötdü qumru kimi gur şəlalələr, 
"De niyə yalqızsan?" sordu lalələr. 
Qövr etdi nisgilim yadıma düşdün, 
Nazəndə sevgilim, yadıma düşdün. 

Gözlərim yoldadır, qulağım səsdə, 
Səni unutmaram, mən son nəfəsdə. 
Ey ceyran baxışlım, ey boyu bəsdə, 
Ey tazə, tər gülüm, yadıma düşdün, 
Nazəndə sevgilim, yadıma düşdün.

Nâzende Bir kelime bir şarkı diye bir liste mi yapsam diye düşündüm bu şarkıdan sonra. Her parçada farklı bir kelime zor olacağı için a...

GÖK ÇAĞ KOMUTANI GÖKMEN'İN SAVAŞ HİKÂYESİDİR

Babama,

Gözleri, önündeki yüz binlerce kişide; eli kılıcının kabzasındaydı. Gökmen'in zihninde belli belirsiz hayaller dolanıyordu. Neyin gerçek, neyin hayal olduğu artık belirsizdi onun için. Sanki gözleri Mete'nin, Attila'nın, Yavuz'un gözleri oluyor ve onların orduları gözlerinin önünde beliriyordu.

Düşündü biraz. O değil miydi Sibirya'nın ormanlarından çıkan ve o günden beri durmadan çarpışan? Şimdi atalarının bin yıllarca bakarak hayallere daldığı, destanlar söylediği o göklerdeydi. Uzayın garip boşluğunda komuta gemisinin içindeydi ve önünde boylu boyunca ordusu. Artık vakit gelmişti.

Birden askerleri komutanlarının gözünde bir şimşek çaktığını gördü. Bu şimşekleri koca Cengiz'in askerleri görse aman dilemeye kalkardı. Gökmen'in gözlerindeki şimşeği gören askerleri sanki daha bir güçlendi, hiddetlendi. Gökmen usulca başını bir sağa bir sola çevirdi. Uzay gemisi Gök Çağ'ın gri ve donuk hangarındaki kırmızı ve turkuazla karışık aydınlatmalar gözünü alıyordu. Kendisine inanan yüz binlerce askeri önündeydi. Ardından hangarın ucundaki karanlık uzaya kitledi gözünü. Kendinden emin, sakin ve sert bir ses tonuyla sadece "İleri" dedi.

Düşman fazlaydı fakat akıl ve inanç kendilerinden yanaydı. Ordusu bu son karşılaşma için yıllardır eğitilmişti. Kendilerinden emindi tüm kadınlar ve erkekler. Uzay araçlarına atlayarak boşluğa doğru süzüldüler. Gemilerden türlü vahşi ve kızgın silah ateşleniyor; bu silahlar türlü bedenden ve gezegenden canlıyı deviriyordu. Buna karşın gözleri geriye bakıyor muydu peki? Hayır. Geride bıraktıklarını, bir daha göremeyecekleri sevdiklerini düşünüyorlardı tabii ki. Gönüllerde arkada bıraktıklarının sıcaklığı, akıllarında sesleri vardı. Hiçbiri gitme dememişti. Biliyorlardı  ki onlar gitmezse İmparatorluk gelecekti ki onlar gelmemeliydi.

Savaş böylece sürüp giderken Gökmen Gök Çağ'dan yardım sinyali aldı. Bir grup düşman hangara dalmıştı. Uzay aracının yönünü ana gemisine doğru çevirerek ileri atıldı. İçeri girmesiyle aracından çıkıp kılıcını çekmesi bir oldu. Dostlarına yardım etmek için saldırıyor, onu gören askerleri daha da şevke geliyordu.

Kılıcıyla düşmanların ortasındayken zaman sanki bir anlık yavaşladı. Düşman kat ve kat fazla olmasına rağmen kazanacağını umuyor ve biliyordu. Milyonlarca mühimmat, devrilen binlerce beden... Gökmen bu son olsun istiyordu, ancak biliyordu ki savaş asla son bulmayacaktı bu evrende. Ruhlarının bile terk ettiği ölü bedenlerin isimleri unutulacak, kahramanlıklarını anlatan şarkılar sadece bir melodi olarak kalacak, sevenleri ise acılarını ömürlerince yüreklerinde taşıyacaklardı.

Zihnindeki düşüncelerden sıyrılıp uzay üniformasındaki zararı kontrol etti. Bu onu bir süre daha idare ederdi. Biliyordu ki komutan demek moral demektir. Bundan dolayı düşmeden önce bu işi bitirmeliydi. Gökmen ne yapması gerektiğini biliyordu. Yanında çok sevdiği arkadaşlarından kırkı vardı. Gözlerine baktı. Hepsi yorgundu ama hırslıydılar da. Gözleriyle "Emret, biz işimizi yaparız." dedikleri çok belliydi. Gökmen, aklındaki saldırı planını kaskları yardımıyla hepsiyle paylaştı. Başlarını aşağı yukarı sallayarak onayladılar. Hedefleri düşman gemisinin komuta merkezine dalarak lider kadroyu imha etmekti. Uzaktan yapamazlardı, çünkü bilinen evrenin en güçlü maddesi o odayı koruyordu.





Dostu düşmanı belliydi. Mahşer gerçekleşiyor ve artık hesap günüydü. "Beden bize yük, ruhlar hürriyet ister." diyerek bağırdılar. Kolay olmayacaktı ama zaten o da kolay yolun yolcusu değildi. Görevlerini gerçekleştirmek üzere ileri atıldılar. Dostlarından birisi daha yolun başında vurularak sonsuz boşluğun derinliklerine savruldu. Geride kalan 39 dostuyla düşman gemisine hızlı bir dalış gerçekleştirdi. Kapıdan geçemiyorlardı. "Yamtar  639" isimli gemi ile bir gök taşını düşman gemisine doğru sürüklediler. Çarpmayla beraber büyük bir patlama da oldu. Düşman gemisinden irili ufaklı gemiler çıkmaya başladı. İçeri savaşa savaşa anca girdiler. Kimisi de yetişemedi. Gemilerinden atlayıp yaya olarak çarpışarak ilerlediler. Gökmen ve geriye kalan on dört dostu komuta odasına ulaştı ve burayı ele geçirdi. Buldukları tüm istihbaratı topladıktan sonra gemiye bombaları yerleştirdiler.





Ayrılırken onları o güne kadar eşi nadir görülmüş bir ateş bulutu seyrediyordu. Bu ateşi gören kimse bir daha savaşamazdı ki düşman dört bir yana uçuştu. Dört dostuyla geri döndü Gökmen. Zafer kutlanırken yere yığıldı. Yanına vardıklarında o ana kadar sakladığı yaralarından kanlar oluk oluk boşalıyordu.

Eminiz ki bilinen ve bilinmeyen evrenin hiçbir zerresinde böyle bir savaş görülmemişti. Son olsun diye atıldılar ve sonunda koca yaşlı evrenin içinde soğuk bedenleriyle süzülmeye başladılar. Savaş asla bitmezdi, inanmadılar.

Okuyucular endişelenmesin Gökmen düşmüş ama savaş meydanındaki zaferiyle birlikte hayat cengini de kazanmıştı.

Babama, Gözleri, önündeki yüz binlerce kişide; eli kılıcının kabzasındaydı. Gökmen'in zihninde belli belirsiz hayaller dolanıyordu. N...